Filistin Barışının Mümkünatı ve 7 Ekim Saldırısının Anlamı

Öncelikle berlirtmem gerekir ki eskiden Filistin meselesi hakkında oldukça kökten düşünürdüm. Filistin-İsrail meselesi hakkında birçok kitap okudum. Şunu samimiyetle söylemem gerekir ki Filistin-İsrail çatışmasını körükleyenler İsrail aşırı sağı ve İran’ın molla rejimidir. Filistin barışı ancak başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasıyla mümkün olabilir. Bunu geçmişte Oslo Anlaşması ile gördük. Camp David Anlaşması ile İsrail Sina Yarımadası'ndan çekilerek Mısır ile anlaşmıştı. Mısır ve İsrail 242 sayılı Birleşmiş Milletler kararını kabul etmişti. Bu anlaşmaya göre Mısır ve İsrail birbirini tanıyor ve aralarında barış sağlanıyordu. Bu anlaşmayı imzalayan Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, Halid El-İslambuli adlı radikal bir militan tarafından öldürülmüştü. Enver Sedat’tan önceki Mısır Devlet Başkanı Cemâl Abdunnâsır Filistin davasını silahlı direniş açısından destekliyordu. Yaser Arafatla birlikte Filistin Kurtuluş Örgütü’nün kurucu unsurları arasındaydı. Bu yapının nüvesini oluşturuyorlardı.

Daha sonra İsrail’deki solcu partiler ilk kez olarak Yaser Arafat ile irtibata geçtiler, görüşme sağladılar. Bunun üzerine İsrail ile Filistinliler arasında barış anlaşması imzalandı. İsrail ve Filistin tarafı 242 sayılı Birleşmiş Milletler kararını kabul etti. Bu karara göre İsrail 1967 sınırlarına dönecek. Geri kalan topraklar Filistin’e iade edilecekti. Filistin başkenti Kudüs olan bağımsız bir devlet olacaktı. Ancak devlet sisteminin oturması için öncelikle Filistin’in İsrail’de özerk bir statüde olması gerekliydi. Bu özerk statünün başkenti ise Batı Şeria'daki Ramallah'tır. Bugünkü özerk Filistin devletinin kökeni de bu Oslo Anlaşması'na dayanır. İsrail bu Oslo Anlaşması ile birlikte tedrici olarak Filistinlilere Gazze, Ramallah, Cenin ve Nablus gibi bölgeleri tevdi etmiştir. Filistin Kurtuluş Örgütü'nün ilk merkezi Ürdün iken Lübnan’a taşındı, ordan Tunus’a ve ardından Oslo Anlaşması ile Gazze’ye taşınmıştır. Diğer yandan İsrail Ezer-Weizmann anlaşması ile Ürdünle de barış anlaşması imzalamıştı. Daha sonra bu anlaşmalar ile birlikte Hamas gibi İran destekli radikal örgütler boy göstermeye başlamıştır. Hatta bir defasında Yaser Arafat gazze’deyken İslami Cihad örgütü militanları tarafından linç edilmekten son anda kurtulmuştu. Yani Hamas ve İslami Cihad gibi radikal Filistinli örgütler Yaser Arafat’ı hain olarak görüyordu. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin lideri George Habaş da Oslo Anlaşması'na muhalefet etmiştir ve Yaser Arafat’ı Filistin devletine takıntısı olmakla suçlamıştı. Bu radikal Filistinli fraksiyonlara göre bütün Filistinliler topraklarına geri dönmeli ve 1948’de İsrail tarafından işgal edilen mallarına ve arazilerine kavuşmalıdırlar. Buna ise Filistinlilerin geri dönüş hakkı denmektedir. Filistinlilerin radikal fraksiyonlarına göre İsrail’le sonuna kadar mücadele edilmeli, Yahudiler denize dökülmeli ve İsrail diye bir Siyonist devlet ortada kalmamalıdır. Yaser Arafat da eskiden böyle düşünmekteydi ve en sonunda bu mantaliteyi terkederek İsrail’e karşı daha ılımlı adımlar atmıştır. Yaser Arafat üstüne giydiği askeri üniformayı bağımsız bir Filistin devleti kurulana kadar giyeceğim demişti. Bu yüzden üzerindeki askeri üniformayı hiç çıkarmadı. Tam da Ortadoğu’da bir filistin İsrail barışı mümkün oldu derken yine radikal unsurlar devreye girdi. Radikal bir Yahudi öğrenci olan Yigal Amir adında bir radikal dinci, İsrail Başbakanı İzak Rabin’i Oslo Anlaşması'nı imzaladı diye öldürdü. İzak Rabin’in öldürülmesine hem radikal Yahudiler hem de radikal Filistinliler sevinmişti. Gazze’de ve İsrail’de bunu kutlamışlardı bile. İsrailli lider Şimon Peres ılımlı biri olarak Filistin barışının mümkün olması için yaklaşan seçimlere hazırlanıyordu. Üstünden İzak Rabin suikastının şoku da vardı. Seçimleri ise Binyamin Netanyahu’nun Likud Partisi kazandı. Böylece sağcı bir politikacı olarak Binyamin Netanyahu Oslo Anlaşmasını askıya aldı ve Filistin İsrail barışı akamete uğradı. Daha sonraki dönemlerde sol partiden İsrail İşçi Partisi'nin ılımlı lideri Ehud Barak başbakan oldu, Yaser Arafatla birlikte barış müzakereleri yaptı. Yaser Arafat’a başkenti Kudüs devleti olan bir Filistin devleti veriyoruz dedi. Arafat ise Kudüs’teki eski Ermeni mahallerini de istemişti. Bir şekilde anlaşmazlık hali ile birlikte Yaser Arafat İsrail’e sırtını döndü ve bu kez anlaşmaya darbe vuran taraf Arafat oldu. Bunun sonrasında ise İkinci Aksa İntifadası başladı. Bu iç karışıklıklarda binlerce insan öldü. Gazze’de ve Batı Şeria’da intihar bombacıları sökün etti. İsrailli askerleri avlayan El-Aksa Şehitleri diye bir keskin nişancı yapılanması ortaya çıktı. Bu kargaşa 2004’e kadar devam etti ve İsrail Gazze’den çekildi. Bu Hamas adına bir zaferdi ve Gazze Şeridi Hamas’ın oldu. Bu da zamanla Filistin Kurtuluş Örgütü ve Hamas ayrılığını yarattı. İlerleyen dönemlerde ise Hamas’ın iki önemli lideri Şeyh Ahmet Yasin ve Abdülaziz Rantisi öldürüldü. Tam da Oslo ile Filistin barışı sağlamanın arayışları sürerken ve Filistin ile İsrail halkı arasında bir barış sağlamak istenirken daha Filistin halkı arasında bile barış sağlanamadan radikaller ve ılımlılar ayrımı oluştu. Filistin Kurtuluş Örgütü eskiden Cemâl Abdunnâsır Mısır’ı tarafından desteklenirdi. Ne zaman ki Sovyetler Birliği yıkıldı, sosyalist blok çöktü bu sefer solculuğun da bir anlamı kalmadı ve Nâsır döneminin de bitip Camp David Anlaşması'nın imzalanmasından sonra Filistin Kurtuluş Örgütü ılımlı olarak İsrail’e zeytin dalı uzattı.

Yigal Amir

Kısacası bugün Filistin ve israil barışına mollalar İran’ının desteklediği Hamas ve İsrail’in aşırı sağı tehdittir. Bugün İsrail’in sağcı politikacısı Binyamin Netanyahu Kudüs’ü Yahudileştirerek orayı başkent ilan etti ve orayı Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump İsrail’in başkenti olarak tanımıştı. Üstelik Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri ile İsrail’in İbrahim Anlaşması imzalayıp bir barış oluşturmalarına rağmen bugün İsrail’in başkenti Kudüstür. Bugün buna Arap dünyası bile tepki göstermiyor. Görmekteyiz ki 7 Ekim'de Hamas İsrailli sivillere saldırmaktaydı. İsrail ise Gazzeyi sivilleri ayırt etmeden gelişigüzel bombalamaktadır. Özellikle Hamas’ın Alman bir turist olan Shani Louk'un bedenini soyup ölüsünü sokaklarda teşhir etmesi ve çocukların cesedine tükürmesi oldukça utanç verici bir manzaraydı. Umarım Netanyahu yönetimi gider ve 90’larda olduğu gibi bir Filistin barışı için adım atılır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi iki devletli çözüm gerekli ve başkenti Kudüs olan bir Filistin devleti kurulmalı.

HAMAS'IN 7 EKİM SALDIRISININ ANLAMI

Hamas’ın 7 Ekim 2023'teki İsrail’e olan saldırısı, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ zaferinden sonra İran'ın bir intikamını alma girişimi gibidir.

İsrail Dağlık Karabağ Savaşı'nda daima Azerbaycan'ı desteklemiştir. İsrail Azerbaycan’a 1.5 milyar dolarlık silah satmıştır. Azerbaycan İran ve Ermenistan tehdidine karşı İsrail'i destekler. İran ise Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ zaferini İsrail'in zaferi olarak gördü. Bu savaşta İran Ermenistan'a destek verdi. Azerbaycan'ın zaferi üzerine İran, vekil gücü (proxy power) olan Hamas'a İsrail'e saldırması için emir verdi ve Hamas bu emri yerine getirerek İran'ın taşeronluğu vazifesini görmüştür. Zaten İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog da saldırı üzerine Hamas emri İran’dan almıştır dedi. Amaç İsrail'in Azerbaycan'ı desteklemesiyle Kafkasya'ya olan nüfuzunu bizzat sınırlarında dengelemektir.

Azerbaycan Dağlık Karabağ’ı Türkiye ve İsrail’in gönderdiği silahlar sayesinde aldı. Bazı Filistin fraksiyonları İran ve Ermenistan müttefikidir. Filistinlilerin halk önderi olarak gördüğü Filistinli George Habaş Ermeni terör örgütü ASALA’nın kurucuları arasındadır. PKK’ya ilk silahlı eğitimi bekaa vadisi’nde Filistinli örgütler vermiştir. ASALA’ya da silahlı eğitimi Filistinliler vermiştir. İsrail istihbaratı Mossad Türkiye’ye yardım ederek PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanmasında etki sahibi olmuştur. Aynı zamanda Azerbaycan ordusunda Yahudiler vardır. Azerbaycan ordusuna bir Yahudi olan Albert Agarunov Ermenilere karşı Azerbaycan’ı savunurken Dağlık Karabağ’da Ermeni keskin nişancısı tarafından öldürülmüştür. İran, Ermenistan, Beşar Esad dönemi Suriye, Lübnan Hizbullah’ı, Hamas ve İslami Cihad Direniş Ekseni'ni oluşturur. Batı ise buna şer ittifakı der. Diğer yandan 2020’deki Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ operasyonunda Suriye eski Devlet Başkanı Beşar Esad Ermenileri desteklediğini söylemiştir. Suriye ordusunda Ermeni nüfuzu da vardır. Bitekim Hamas ve İslami cihad gibi Filistinli örgütler de Suriye ordusundan askeri eğitim aldılar. Suriye’de 700 bin filistinli yaşamaktaydı.

Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e olan saldırısının bir diğer anlamı da, tam da o dönemlerde Suudi Arabistan ile İsrail'in ilişkilerini düzeltme üzerine diplomatik adımlar atmasına bir engel teşkil etmek amacını güdüyordu. Suudi Arabistan'la İsrail'in İbrahim Anlaşmaları'nda olduğu gibi birbirini tanıması ve Direniş Ekseni'ne karşı cephe almaları İran'ı Ortadoğu'da yalnızlaştıracak bir hamle olacaktı. Bunun üzerine Hamas İsrail'e saldırdı. Aynı zamanda Hamas'ın saldırısından önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hakan Fidan New York'taki Türkevi'nde Binyamin Netanyahu'yla görüşüp el sıkışarak samimi görüntüler vermişti. Görüşmedeki amaç ise Türkiye-İsrail ilişkilerini tamamen düzeltip rayına oturtmaktı. Tabi Hamas'ın bu saldırısından sonra Direniş Ekseni tarafı büyük bir tuzağa düşerek Gazze büyük bir yıkıma uğramıştır, Hamas'ın önemli liderlerinden İsmail Haniye ve Yahya Sinvar öldürüldü. Aynı şekilde Lübnan'da da Hizbullah darbe yiyerek örgütün lideri Hasan Nasrallah öldürüldü. Buna en etkili darbe de Suriye'de Beşar Esad'ın devrilmesi şeklinde sonuçlandı ve Esad'ın devrilmesi üzerine Binyamin Netanyahu "Esad'ın devrilmesi İsrail'in İran ve Hizbullah'a indirdiği darbelerin bir sonucudur." demiştir.

Kısacası Hamas'ın İsrail'e olan saldırısı, İsrail'in Kafkasya üzerinden İran'ı çevreleme politikasına ve Suudi Arabistan ile Türkiyeyle barışma planına İran'ın bir hamlesiydi. İsrail'in Azerbaycan ile çevreleme ve Suudi Arabistan ile Türkiyeyle barış planı politikasına İran kendi proxy(vekil) kuvvetleri ile hamlede bulundu.

İSRAİL'İN SİNA ÇÖLÜ'NE TEHCİR PROJESİ

İsrail gerçekleştirdiği Demir Kılıçlar Operasyonu dahilinde Gazze Şeridi’ndeki 2 milyondan fazla Filistinli sivil nüfusunu Mısır’daki Sina Çölü'ne sürüp Gazze’yi tamamen sivil nüfustan arındırmak istiyor. Böylelikle geriye kalan Hamas’ın savaşçılarına saldırmak için meskun mahalde daha kolay bir alan genişliği olmasını planlıyor. .Gazze Şeridi daracık bir alan ve nüfus yoğunluğu çok fazla. Bu meskun mahaldeki bombardımanlarda ve savaşta sivil nüfusun zarar görmemesi imkânsızdır. ABD’nin Beyaz Saray sözcüsü john kirby bunu bildiğinden “savaş bu. siviller de ölür.” dedi. İsrail’in Gazze’deki Filistinli sivil nüfusu Mısır’daki Sina Yarımadası’na sürmek istediğini bilen Mısır devleti bu konuda İsrail’e kızgın. bu yüzden Mısır ve İsrail ilişkileri oldukça gergin. Zira Gazze halkının çoğu Müslüman Kardeşler örgütünün Filistin kolu olan Hamas’a sempatiyle bakmaktadır. Bu da yıllarca Müslüman Kardeşler örgütüyle mücadele etmiş Mısır devletini rahatsız etmektedir. Yani Mısır devleti yeni bir Müslüman Kardeşler kitlesiyle mücadele etmek istemiyor. İsrail devleti Mısır'a, tüm borçlarını dünya bankası aracılığıyla silelim, siz de bütün Gazzelilere kapılarınızı açın diye teklif etti. Bakalım Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah Sisi bu teklife ne diyecek. Zaten Mısır şu an borç batağında. İsrail Gazze’den İkinci İntifada'dan sonra çekilmişti. Oradaki Yahudi yerleşimciler de geri çekilmişti. Aynı zamanda bu Ariel Şaron’un bir planıydı. Şimdi ise İsrail Gazze’yi tamamen kontrol ederek buraya belki de El-Fetih merkezli Batı Şeria’daki Mahmud Abbas’ın özerk yönetimine verecektir. Bakalım ilerleyen dönemler neyi gösterecek. Ama şu da var ki, İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant bu savaş aylarca sürebilir demişti ve sürdü de...


Yorumlar

Popüler Yayınlar