Dünyaya Korku Salan IŞİD'in Kurucu Lideri: Ebu Musab Zerkavi


Ebu Musab Zerkavi

Ebu Musab Ez-Zerkavi IŞİD’in kurucusudur. Kurucusu olduğu IŞİD eskilere dayanır. ABD işgaliyle Irak’ta Şiiler ve Kürtler’in siyasi kazanımlar elde etmesinden çok önce, yani 2001 senesinde IŞİD’in temelleri Afganistan’daki Herat göçü sonrasında Tevhid ve Cihad Örgütü adıyla Saddam'ın da desteğiyle atılmıştır. Bu örgütün savaşçıları Halepçe'nin kuzeyindeki Kharmel bölgesinde kimyasal silâh eğitimi görmüştür, bu kampın uydu fotoğrafı da mevcuttur. Yine aynı dönemde bu yapıyla ittifak eden İranlı bir Sünni olan Molla Krekâr da Ensaru'l İslâm (Kürdistan El-Kaidesi olarak da anılır) adlı örgütüyle Barzani'nin Kürdistan Demokrat Partisi'ne ve Talabani'nin Irak Kürdistan Yurtseverler Birliğine'ne karşı denge unsuru hâline getirilmeye çalışılmıştır. Bu dönemde örgütün temelleri Ürdün'e de uzanmaktadır ve Ürdün bu yapı ile ciddi bir mücadele gerçekleşmiştir. Ürdünlü pilot Muaz El-Kasasbe’nin IŞİD tarafından diri diri yakılarak öldürülmesi de bu intikam amacı yüzündendir. Örgütün kurucu lideri Zerkavi'nin memleketi de Ürdündür ve onun ailesi ve kabilesi Ürdün Krallığı’na itaat halindedir. Zerkavi’nin gerçek adı Ahmet Fadıl Nezzal El-Haleyle’dir. Haleyle ise Zerkavi’nin mensubu olduğu aşirettir. Haleyle aşireti Zerka şehrine yerleşmiş bedevî bir aşirettir. Bu aşiret Zerkavi’nin IŞİD’i kurmasından sonra da Ürdün Krallığı’na biatını tazelemiştir. Zerkavi’yi aynı zamanda hain ilan etmişlerdir. Zerkavi’nin adı da Ürdün’deki Zerka şehrinden gelmektedir. Zerkavi’nin çocukluğu zorlu şartlarda geçmiştir. Lise döneminde hiç derslerini umursamaz ve çalışmayı sevmezdi. Kısa bir dönem güç bela bir matbaada çalışmıştır ve daha sonra bu işini bırakmıştır. Aslına bakılırsa Zerkavi’nin geçmiş yaşamında pek İslamî unsurlara rastlamak da mümkün değil. Nitekim Zerkavi içki içen biriydi, İslam’da haram olmasına rağmen kolunda akrep dövmesi mevcuttu. Daha sonra bu dövmeyi asit dökerek silmeye çalışmıştır. Tecavüze teşebbüs etmekten de sabıkası vardır. Ayrıca Ürdün Kralı Abdullah Zerkavi için "Zerka şehrinde bir tür serseriydi. Akıllı veya parlak bir adam olarak tanınmıyordu. Basit bir suçlu ve bir ayyaş iken birdenbire kendisini El-Kaide'nin ağına düşmüş buldu." demiştir. Zerkavi çok zor şartlar altında yaşayan fakir bir ailenin çocuğu olarak kendisini yetiştirmiştir. Yaşadığı o mahalleleri görseniz dersiniz ki köpeği bağlasanız durmaz. Yaşadığı mahallesindeki her sokağın başında camiiler vardı. Böylesine dindar bir iklimde yetişmiştir. Zerkavi içe kapanık biriydi. Arkadaşları onu oldukça narsisist ve içe kapanık biri olarak tanımlar. Zerkavi gençliğinde sık sık mezarlıklara giderdi. Mezarlık ziyareti onun için yaşamının önemli bir parçasıydı. Birçok erkek gibi Zerkavi de annesine oldukça düşkün biriydi. Annesini kıskanır, yazdığı mektupta ise annesini erkeklerin olduğu ortamlarda bulunmaması konusunda uyarır ve erkeklerle musafaha (tokalaşma) yapmamasını ister. El-Kaide üyesi olmasından dolayı hapis cezası çekerken bol bol kur’andan sureler ezberlerdi. Hapishanedeki bir arkadaşının Tolstoy’un Savaş ve Barış adlı kitabını okurken gördüğünde ona neden bu zalimlerin kitabını okuyorsun diye tartaklamıştır. Zerkavi’yi hapishane günlerinden çok iyi tanıyan Ürdünlü bir gazeteci vardır. Bu gazetecinin adı Fuad Hüseyin’dir. Aynı zamanda Zerkavi hakkında bir kitap yazmıştır. O kitabında Fuad Hüseyin Zerkavi ile olan tanışma hadisesini şöyle anlatır: “Sivaka Hapishanesi’ne ilk ulaştığımda beni ilk karşılayan, aramızda güçlü bir şahsî bağ bulunan parlamenter Leys Şebilat oldu. İlk andan itibaren bana, Zerkavi ve grubunun odasını ziyaret etmekten uzak durmamı tembih ederek şöyle dedi:

- “Ben bir parlamenterim, önerilerim de bakış açım da İslâmî olduğu hâlde beni kabul etmiyorlar. Sen İslâmcı bile değilken, sana bakış açıları nasıl olur?”

Ancak onlarla tanışmaya yönelik gazeteci merakımı hissedince, bana tavsiyede bulunarak şöyle dedi:

- Nasihatımı dinlemek istemiyorsan da, onlarla konuşmalarında dikkatli ol. Sana bir fincan çay ikram ederlerse, bu memnuniyetlerinin bir göstergesidir. yoksa güzelce girdiğin gibi oradan güzelce hemen çık.”

Bu konuşma, gazetecilik merakımı daha da artırdı ve ilk günden odalarına yöneldim. odanın ortasında Ebu Muhammed El-Makdisi ve Zerkavi oturuyorlardı. İkisine selam verdikten sonra kendimi şöyle tanıttım:

- “Ben siyasî konuları takip eden bir gazeteciyim, Herhangi bir İslâmî cemaate mensup değilim ancak basın aracılığı ile takip ettiğim davanızın ayrıntılarını öğrenmeyi arzu ediyorum. Davanızdan ayrıntılarıyla bana bahsetmeye hazır mısınız? Size hikâyenizi medyada yayınlamayı vaad ediyorum.”

Büyük memnuniyetle karşıladılar. Zerkavi önüme bir bardak çay koydu. Bu çay içime su serpti. Rahat ve güvende hissetmemi sağladı. Oturum 2 saatten fazla sürdü. Bu oturum esnasındaki tartışma, makdisi ile olup, bölgedeki siyasi gelişmelerle sınırlıydı. Zerkavi, Sivaka Hapishanesi’ne gönderilmeden önce, soruşturma aşamasında nasıl bir muamele ile karşılaştığımı sorması dışında tartışmaya katılmadı. Cevabımı dinledikten sonra bana, sekiz buçuk ay tek kişilik hücrede kaldığı sırada kendisine yapılanları anlattı. maruz kaldığı şiddetli işkence sırasında meydana gelen iltihaplanmalar sonucunda ayak tırnaklarını kaybettiğini söyledi. O sırada, hapishaneden çıkabilirse, Zerkavi’nin bir daha dönmemek üzere Ürdün’ü terk edeceğini anladım.”

Zerkavi’nin El-Kaide ile olan iltisakı ilk olarak Ürdün’deki Filistinli mülteci kamplarındaki kişilerle olan ilişkileriyle oluşmuştur. Daha sonra onların vasıtasıyla Afganistan’a gitmiştir. Afganistan Herat’ta sivrilen kişiliği ve hitabet gücü sayesinde cihatçılar içinde yükselivermiştir. Afganistan’da Amerikan müdahalesiyle birlikte Kandehar’da bulunduğu esnada bir Amerikan hava saldırısı sonucu karnından yara almıştır. Daha sonra İran’a gitmiştir. Bir süreliğine İran’da kalmıştır ve İran’da kalması İran’ın El-Kaide’yi desteklediği yönünde bir algı da oluşturuyordu. Zerkavi ve arkadaşları Afganistan'ın İran sınırındaki Herat şehrindeki programlarında kimyasal silah eğitimleri de gördü. İran’daki dönemle birlikte Zerkavi soluğu Irak’ta almıştır. Irak’a geçişini kolaylaştıran ise Ebu Ali isimli Almanya’daki bir örgüt üyesiydi. Irak onun için Amerikan gücüne karşı direneceği ikinci bir toprak olmuştur. IŞİD'in Irak'ta yayılmasını kolaylaştıransa Amerikan işgaliyle Saddam sonrası bakiye kalan subayların ve aşiretlerin fiilen destekte bulunmasıdır. Nitekim Zerkavi’nin adamlarından olan Ömer El-Hadid, Saddam’ın yakın korumalarından biri olan eski bir Irak askeriydi. Aynı zamanda IŞİD’i Saddam’ın subaylarından olan ve işgal sonrasında yeni bir oluşumla meydana gelen ve Arap milliyetisi kimliğiyle bilinen Nakşibendi Ordusu da desteklemiştir.

Örgütün ilerleyen zamanlarında birçok yıkıcı faaliyetleri olmuştur. Bunlardan biri ise Amerikalı diplomat Laurence Folley’in Ürdün’de öldürülmesi olayıdır. Olay 28 ekim 2002 tarihinde gerçekleşmiştir. Bu suikastı oluşturan bazı etkenlerden kısaca bahsetmekten yarar var. Suikastı planlayan kişi Zerkavi ve Suriye istihbaratıydı. Suikastı yaptırdıkları kişiyi Ürdün’e göndermeden önce Şam’da bir otelde tutmuşlardı ve sonra Ürdün’e suikastı düzenlemesi için gönderdiler. Laurence Folley arabasına binmek üzereyken açılan ateş sonucunda öldürülmüştür. Bu suikast sonucunda Zerkavi Ürdün mahkemelerince gıyabi idam cezasına çarptırılmıştır. Suriye’ye Irak’a Amerikan işgalinden sonra 1.5 milyon Iraklı mülteci gelmiştir. Bunların içerisinde IŞİD’çi olan Zerkavi’nin adamları da vardı ve mülteci gibi gözükerek eylem hazırlığı içindeydiler. Ayrıca zerkavi Suriye pasaportu kullanıyordu. Irak’ta BM binasına yapılan bombalı saldırıyı gerçekleştiren araçlar da Suriye’den gelmişti. Batı devamlı olarak dönemin Tevhit ve Cihat örgütü adıyla anılan IŞİD’in eylemlerinden Suriye’yi sorumlu tutuyordu. Bu dönemde Irak ile Suriye ilişkileri hiç iyi değildi. Ancak ne zamanki IŞİD Suriye’de rejimi tehdit eder oldu o zaman Suriye ve Irak ilişkileri düzeliverdi.


Laurance Folley

Bir başka korkunç eylem hazırlığı ise Ürdün devletine yönelikti. Bu ise 26 nisan 2004’te idi. Tüm Ürdünlüler akşam haberini şaşkınlık içerisinde seyrediyordu. O gün IŞİD (Tevhit ve Cihat), Zerkavi ile planladıkları bir darbe hazırlığı içerisindeydiler. Bu plana göre IŞİD Ürdün’de bir İslam devrimi gerçekleştirip Ürdün Krallığı’na son verecekti. Bunun içinse Ürdün’ün başkenti Amman’a 80 bin kişinin ölümüne 160 bin kişinin ise yaralanmasına yol açabilecek kimyasal silahı kamyonlara yükleyip götürdüler. Bu silahları ise 20 tonluk patlayıcı dolu araçlarla da tahkim ettiler. Patlayıcılar kimyasal saldırıda oluşacak korku psikolojisinin kat sayısını artıracaktı. Ancak ne var ki Zerkavi’nin yürüttüğü bu korkunç operasyon Ürdün polisinin son andaki müdahalesiyle akamete uğrar ve operasyonu yürüten IŞİD liderlerinden Azmi El-Jayuzi gözaltına alınır. Örgütün diğer üyeleri Salih Meryem, İbrahim Ebu El-Ker, Muvaffak Advan ve Hasan Simsmiyyeh teslim olmayı reddedip silahlı çatışma sonucunda öldürüldüler. Gözaltına alınan El-Jayuzi ise Zerkavi’nin Afganistan’daki kamptan arkadaşıydı. Ürdün televizyonlarında El-Jayuzi’ye bütün planlarını itiraf ettirip deşifre ettirmişlerdi. Unutmamak gerekir ki Ürdün, kurucusunun da Ürdünlü olması hasebiyle çok fazla IŞİD ve El-Kaide türevlerini içinde barından bir ülkedir.

Irak’ta Zerkavi’nin IŞİD’i kurduğuna dair birçok teori bulunmaktadır. Zerkavi özellikle Irak’taki Baas’tan ve Suudi Arabistan’daki petro-şeyh bağışçılarından destek alıyordu. IŞİD'in adı henüz Tevhit ve Cihat iken neden o zamanlar Suudi Arabistan tarafından desteklenmiş olabileceğine temas edeceğim. Şimdi, Irak petrolleri, dünya petrollerinin %11’ine tekâbül etmektedir. BP tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ırak’ın tespit edilmiş petrol rezervi 115 milyar varildir. Irak, petrol zenginliği bakımından Suudi Arabistan ve İran’dan sonra üçüncü sırada yer almaktadır. Ülke petrollerinin sadece %10’nundan yararlanmaktadır. Irak’ın batı çölündeki keşfedilmemiş petrol rezervlerinin 45-100 milyar varil olabileceği tahmin edilmektedir. İşte tam da Irak’ın bu batı bölgeleri IŞİD’in en etkin olduğu bölgelerdi. Bu yüzden de Suudi aAabistan düşmanı olan İran tarafından destekli Şii çoğunluklu Irak rejiminin bu bölgedeki petrolleri çıkarmasını engellemek içinse IŞİD’e destek olmuştur. Yani bu bölgelerin güvenliği her zaman önceliklidir. Petrolleri çıkarmak için öncelikle güven ortamının hakim olması gereklidir. Aynı zamanda IŞİD’in petrol boru hatlarına düzenlediği bu saldırılardan ötürü Irak devleti her yıl 7 milyar dolar zarar etmektedir. Yani IŞİD’e petrol nazarından bakarsak böyle bir yönü de var. IŞİD, Irak’ın güvenlice petrol çıkarmasına bir engeldir, petrolü Irak çıkarsa bile bunu güvenlice elinde tutmasına yine bir engel teşkil etmektedirler.

Öte yandan, Zerkavi’nin 2006’da öldürülmeden önce 2014’te Musul’un düşmesini nasıl öngörebildiğine değinmeden evvel onun mezhepsel taassubundan bahsetmekte fayda var. Zerkavi’nin mezhepsel nefreti çok koyuydu. Yazdığı Felluce mektuplarında Şiileri yeryüzünün en alçak varlıkları olarak nitelendirmektedir. Mektubunda “Şiilere karşı olan savaşımız, (İslam) milletini mücadeleye sürükleme aracımızdır. Burada, eylemimizin ayrıntıları ile ilgilenmekteyiz. Şiilerin ordu, polis ve Irak güvenlik güçlerinin üniformalarını giydiklerini ve toprak ile vatandaşların koruma bayraklarını salladıklarını daha önce söylemiştik.” “Tekrar ediyorum, tek çözüm yolumuz Şiileri vurmak, din adamlarına, askerlerine ve diğerlerine saldırmak ve onlar, Sünnilere boyun eğene kadar yorulmadan onlara zarar vermektir.” demiştir. Zerkavi ölmeden önce IŞİD’in nasıl Musul’u gelecekte düşürebileceğini ve bu boşluktan devletleşebileceğini şöyle izah etmişti aslında: “Amerikalılar bu bölgeden çıktığında yerleri ve kaderleri bu toprakların halkına bağlı olan görevliler tarafından doldurulduğunda, durumumuz nasıl değişecektir? Eğer onlarla savaşırsak (ki onlarla savaşmalıyız) tek bir alternatifle karşı karşıyaya kalırız: onlarla savaşırız; ancak bu, bizlerle bu ülkenin adamları arasında oluşacak boşluk yüzünden çok zor olacaktır. iktidar dizginlerini üslerinden kontrol eden Amerikalılar çekildikten sonra, onların kuzenleri ve çocuklarıyla nasıl ve hangi sebeple savaşabiliriz? Zamanı geldiğinde, karar verecek olanlar bu toprağın gerçek çocukları olacaktır. Demokrasi işliyor; gelişinden sonra, hiçbir mazeretimiz olmayacaktır.”


Suudi Arabistan'daki bedevi İhvancılar

Zerkavi sınır tanımayan bir cihatçıydı ve kendisini hiçbir ülkenin sınırlarına hapsetmeksizin şu sözü söylemiştir: "Ben küreselim ve hiçbir toprak benim ülkem değildir."

Peki IŞİD ve Zerkavi neden böylesine barbar ve vahşi bir kimliğe bürünüp bunu benimsemiştir. Bunun kökenlerinde ideolojik Vehhabi kimliği yatmaktadır. Nasıl ki geçmişte Irak’ta ve Suriye’de kurulmuş bir IŞİD adındaki tanınmayan bir fiili devletten söz ediliyorsa, bu devletin kuruluş planı da Suudi Arabistan’ın kurucu askeri unsurları olan Vehhabi İhvan hareketinin temelinde ve hedefinde vardı. Onların amacı Suriye ve Irak’ta bir Vehhabi devletinin kurulmasıydı.

Ayrıca Vehhabilikte ürkütücü gözükmek, Vehhâbî İhvan teşkilâtının bir bedevî savaş taktiğidir. Önüne gelen herşeyi yakıp yıkmak, ele geçirilen düşman askerlerinin organlarını parçalayarak bunları yüze sürüp kan lekeleriyle düşmanın gözüne korku salmaktır. Turâbe'deki Şerif Hüseyin’e karşı yapılan savaşta da bunun örneği yaşandı. İbn Suud'un bile vahşetten ötürü ağladığı rivayet edilir. Suud'un zaptedemediği "IŞİD" bir zamanlar vardı. Irak ve Ürdün'e baskınlar düzenliyor. İngilizler onlara bugün olduğu gibi hava saldırıları düzenliyordu. Bu mücadelenin başını İngiliz John Glubb paşa çekiyordu. Irak ve Ürdün'ü işgal etmek İhvan'ın fiilyatta askıya alınmış bir hayalidir. Bunu ırak'ta IŞİD gerçekleştirmeye çalıştı.

Ürkütücü gözükme taktiğiyle IŞİD, Şengal'de ele geçirdiği Peşmerge askerlerinin kesik başlarını yola sererek büyük korku saldı. Peşmerge savaşçıları bunu görünce Sincar'dan kaçarak Ezidileri mahsur durumda bıraktı. Devreye pyd girerek IŞİD'le Irak'ta savaşmaya başladı. PKK Kandil'den otobüslerle militan gönderdi. ABD helikopterleri Sincar dağında aç susuz kalan Ezidileri kurtarmaya çalıştı. Velhasıl IŞİD, ürkütücü gözükmeyi başarıya giden bir yol olarak görmektedir. Tüm bu ürkütücü gözükmenin sonucu olarak Zerkavi’nin miras bıraktığı ve dünyaya korku salan IŞİD, bunda başarılı oldu ama devamlı olamadı ve nefret ettikleri Şiiler, Kürtler ve Batı’nın vasıtasıyla bertaraf edildiler.

Kaynakça: 

Jean-Charles Brisard - Zarkavi, Elips Kitap, 2007

Fuad Hüseyin - Zerkavi, Küresel Kitap, 2014

Dr. Sait Yılmaz - Irak Dosyası, Kum Saati Yayınları, 2011

Mehmet Ali Büyükkara - İhvan'dan Cüheyman'a: Suudi Arabistan ve Vehhabilik, Rağbet Yayınları, 2004

Yorumlar

Popüler Yayınlar