İçgüdüsel Politiğin Simülakr Durumu
Bugün birçok kişinin politikaya girişmesi aslında belirlenen bir politikanın fiili geçerlilik kazanmasından ziyade o politikayı benimseyenlerce karşılıklı olarak sevgi ve kabul edilebilirlik ihtiyacının karşılanmasıdır. Şöyle ki özellikle amacına ulaşamamış her fraksiyona ya da çözülmemiş her politik soruna bakınız kendini aşırı kutsallaştırma ve karşı tarafı aşırı lanetlileştirme girişimi vardır. Örneğin bir erkeğin bir kadınla olan ilişkideki sevgi arayışı aşksa aynı şekilde politik kabul görülebilirlik girişimindeki sevgi arayışı ise salt saygınlık elde etmektir. Benimsenen ideolojilerin geçerlilik ve başarı kazanmamasındaki en önemli etkenlerinden biri de budur. Bunda amacın doğrultusunda ilerlemek değil aksine ilerlenmeyen ama arzu edilen bir amacın dağılımında kendine saygınlıkta pay alma güdüsü vardır. Amaç denen nesneden alınan her pay onu atıllaştırarak yürüyememesini sağlayıp sahip olunanlarca o öznesizleştirilir. Nasıl ki bir erkeğin sevgi ile yola çıkarak elde ettiği aşk karşıcins ile cinsel ilişki ile sonuçlanabiliyorsa politikadaki saygınlık ise elde eden kişilerce yaşanan güç zehirlenmesi ile bunu toplum üzerinde hukuksuzluk ve siyasal haydutluk olarak kullanıyor olması şeklinde yansır.
Hiçbir şeye sahip olmayan varoşlarda yaşayan insanları tasavvur edin; sırf hiçbir şeye sahip olmadıkları için onlardan her türlü tehlike ve hukuksuzluğu beklemek işten bile değildir. Çünkü kaybedecekleri hiçbir şeyleri olmadığından her türlü tehlikeyi göze alıp hukuksuzluk ile çalarak geçinirler. Aynı şekilde her şeye sahip olabilen ve ülkeye hükmederek saraylarda yaşayabilen politikacıları tasavvur edin; her şeye sahip olabildikleri için ve üstelik hukuka bile nüfuz edip kötüye kullanabildikleri için onlardan her türlü haksızlığı beklemek mümkündür. Çünkü onların kaybedecekleri her şeylere sahip olduklarından onları muhafaza etmek için ülke adına her türlü tehlikeli ve zarar verici girişimleri gerçekleştirebilirler. Bu çok sahip olan ile hiç sahip olmayan arasındaki iki kutuplu mücadeleyi temsil eder.
Politikanın bilimsel tarafına kafa yorup ondan tiksinerek onun nedenselliğine ve çok taraflılığına dalıp başka dallara ilgi gösteren insanlar vardır ki onlar gerçekten aşktan ve duygulanımdan da nefret edip aşk ve sevginin felsefi ve biyolojik boyutuna kafa yoran insanlar gibidir. Onlar ki anlayan taraf olmanın verdiği acıdan politikada sevilip saygınlık eden taraf değil aslında sadece anlaşılan biri olmayı arzu eder. Bir kadına gösterdikleri sevginin aşka evrilmesinin verdiği acının götürdüğü felsefi boyut ise onun sadece anlaşılmayı arzu etmesini sağlaması gibidir bu. Onlar herhangi bir akımın içinde tatmin arayışı mücadelesinde olanlar değil anlamanın verdiği yorgunlukla anlam sağlayanlardır; verdikleri anlam ise daima anlamaya muhtaçdır.
Küçükken hepimize büyüyünce ne olacağımızı sordular ama nedense ne olabileceğimizle hiç ilgilenmediler. Çünkü dayatılan eğitim endüstrisi de ne olabileceğine değil neyi yapmak zorunda olacağına şartlayarak aslında küçükken sorduklarını ve cevapladıklarımızı genelde geçersiz kılmışlardır. Onlar için varolan tekdüzelik olabilmelerin devamlılığından daha önemlidir; her oluşu ise varolan tekdüzeliğe göre kontrol altına almayı isterler. Zira devamlılık arzeden her olabilmeler varolan tekdüzeyi değiştirir ve geliştirir. Değişen ve gelişen tekdüzeyi kontrol edenlerce tehlikedir bu her zaman.
İnsan eskiden avcılık ve toplayıcılık ile geçinirdi, kimi kavimlerde başarılı olabilmek için av meleklerine dualar edilirdi. İhtiyaç hissedilen her şey doğa tarafından karşılanırdı. İnsan avcılık ve toplayıcılıktan tarım hayatına geçerek tapınaklarını da inşa etmiştir. Varolan bereket için insanlar daima Tanrı'ya dua edip teşekkür etmiştir. Doğa'nın verdiğini almak içinse insana sadece yapmak kalıyordu. Bunun yerini ise ilerleyen çağlarda gasbetmek aldı ve modern kapitalizme evrildi. Modern kapitalizmin her öne sürdüğü Tanrı'nın da yerini aldı ve insanların Tanrısı aslında paraya ve onun kapitalizminin doğadan bile daha fazla tüketim imkânını sağlayan tüketim çılgınlığına dönüşmüştür. Çünkü insanların artık doğal ihtiyaçlarının yerini hep daha fazlasına ihtiyaç hissetmek almıştır. Bütün mücadeleler ve zulümler artık hep daha fazlasına ihtiyaç hissetmekten yapılmaktadır. En doğal olan zaten sana en doğal ihtiyacını sağlar; onun yokluğu ise herkesin kolektif yokluğudur, varlığı ise kolektif varlığıdır. Bütün olması gerekenden daha fazla ihtiyaç duymalar tüketim imkânının hep daha fazlası olmasıyken bu ihtiyaç hissetiklerimizin aslında doğanın verdiğinden bile daha fazlası oluyorken peki diğer insanlar neden ekstrem düzeyde yokluk yaşamaktadır? Çünkü onların ihtiyaç hissedip aldıkları daha fazlalar başkalarının hakkından alınan olmadan mümkün olamaz. Her şeyin fazlalığı çok daha fazlasını isteme hastalığına dönüşerek diğerlerini bundan mahrum bırakır. İşte bu zamanla insanlarda en doğal ihtiyaçlarını temin için en doğal yaşamdan mahrum olması, insan olmanın verdiği doğallığın unutularak mekanikleştirilmesi ve en doğal ihtiyacın doğal olmayan hayata zorlanması kısır döngüsü olarak gerçekleşmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder