Şeyh Said İsyanı, Kürtçülük ve Musul Sorunu
Şeyh Said varlıklı bir ailenin çocuğu olan bir Nakşibendi şeyhidir. Zengin bir ailenin çocuğu olarak sadece din alanında değil ticaretle de uğraşmıştır. Halep'te ve Erzurum Hınıs'ta da ticaretle uğraşmıştır. Şeyh Said Arapça, Farsça, Kürtçe ve Zazaca bilmekteydi.
Daha sonra Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Türkiye laik bir karaktere bürünerek hilafeti kaldırmıştır. Şeyh Said ise hilafetin kaldırılmasını bahane ederek isyan hareketi başlatmıştır. Şeyh Said kardeşinin düğününe katılmak üzereyken askerler asker kaçaklarını almak için gelir, tutuklamalar olur ve bunun üzerine isyan başlar.
Şeyh Said isyanında Elazığ, Muş, Bingöl, Siverek ve Lice'yi ele geçirmiştir. Ancak Dersim vilayeti mebuslarından olan Diyap Ağa Şeyh Said ve isyancılarını Dersim'e sokmamıştır. Zira Alevi olan Dersim sakinleri Şeyh Said'in şeriat uygulamalarından endişe ediyorlardı. Bu yüzden Dersimliler çoğunlukla Şeyh Said İsyanı'na destek vermemiştir. Ancak Dersim milletvekili olan Zaza ve Alevi kimliğiyle bilinen Hasan Hayri Kano Şeyh Said İsyanı'na destek vermiştir ve bu yüzden mahkemece idam cezasına çarptırılmıştır. Diğer yandan Siverek'teki Zaza olan Bucak Aşireti Şeyh Said'in isyanına katılmayıp devletin yanında durarak isyancılara karşı mücadele etmiştir. Bucak Aşireti Türkiye siyasetinin geleceğinde de adından söz ettiren bir aşiret haline gelmiştir. Şeyh Said 15 bin civarında bir isyancı kuvvetine sahipti. Genç vilâyetindeki (Bingöl) valiyi ve memurları esir almışlardır. Bu yüzden bu olaya Genç Hâdisesi denir. Kamu binalarını işgal ettiler, hapishaneleri basıp mahkumları serbest bırakarak kendi isyancı kuvvetlerine kattılar. En başta Şeyh Said'in yardımcısı Nebi olmak üzere mahkeme tutunaklarındaki ifadelere göre Şeyh Said'in amacı Lice üzerinden tamamen Diyarbakır'ı ele geçirdikten sonra İngilizler'den yardım alıp Şırnak Cizre üzerine gelip Irak'taki Musul şehri üzerindeki İngiliz yönetimiyle birleşerek şeriata dayalı bir Kürdistan Beyliği kurmaktı. Zira Şeyh Said İsyanı başlamadan önce Irak'ı olağanüstü hâl ile yöneten İngilizler, İngiliz askerlerinin izinlerini iptal edip Musul'a askeri güç sevketmişti. İsyanın amacını ise bazı tarihçiler Türkiye ile İngiltere arasında süren Musul pazarlığı karşısında Türkiye'nin elini başka bir Kürt isyanıyla zayıflatmaktı. Zira Türkiye de El Cezire Harekâtıyla Özdemir Paşa ile İngilizlere karşı Irak'ta Türkmen ve Kürt isyancıları destekliyordu. Yani varolan temel görüş Türkiye Irak'taki isyancıları destekleyip İngilizlerin elini zayıflatmaya çalışırken, Irak'taki İngiliz yönetimi ise Türkiye'nin elini zayıflatmak için Türkiye'deki isyanları desteklemektedir. 1925'teki Şeyh Said İsyanı'ndan sonra eli zayıflayan Türkiye, 1926'da Musul meselesi hakkında İngilizlerle Ankara Anlaşmasını imzalayarak Musul'u İngilizlere bırakmak zorunda kalmıştır. Böylece Şeyh Said İsyanı'nın sadece dini boyutu değil, bölücülük ve Kürtçülük boyutu de vardır. Şeyh Said'in yakalanmasını ise Şeyh Said'in bacanağı olan Binbaşı Kasım Ataç sağlamıştır. Muş'ta Şeyh Said ile birlikteyken kendisini isyanı destekliyor gibi gösterirken Türk ordusuna istihbarat sağlamıştır. Binbaşı Kasım Ataç Kürt olmakla birlikte kendisini Türk hissettiğini belirtmiştir ve kendisi de bir binbaşı olarak Türk ordusunun bir mensubuydu.
Bu arada, Şeyh Said'in "Bir Türk'ü öldürmek yetmiş gâvuru öldürmekten üstündür." sözü doğrudur, mahkeme tutaklarındaki ifadelerde mevcuttur. Yani internet efsanesi değildir.
Aynı zamanda Şeyh Said İsyanı'na destek veren Seyyid Abdülkadir, Türkiye'nin doğusunun Kürtlerle Ermeniler arasında paylaşılması konusunda İngilizlerle anlaşmış bir isimdir. Seyyid Abdülkadir İngilizlerle olan bu planını işgal yıllarında İstanbul'da İngiliz Yüksek Komiserliği Müsteşarı Thomas Hohler ile görüşmesinde dile getirmiştir.
Seyyid Abdülkadir'in babası Şeyh Ubeydullah Nehri de oğlu gibi bölücü bir Kürtçüydü. Hatta öyle ki bölücü amaçları uğruna Müslüman Türklere karşı Hıristiyan Nasturilerin bile desteğini arkasına almaya çalıştı. Şeyh Ubeydullah Nehri'nin amacı Osmanlı ve İran'dan ayrılarak bağımsız bir Kürt devleti kurmaktı. Şeyh Ubeydullah Nehri Nakşibendi Tarikatı'nın Halidi koluna mensuptu. Şeyh Ubeydullah Nehri Hıristiyan misyonerlere yazdığı bir mektubunda "500.000'den fazla aileden oluşan Kürt milleti ayrı bir halktır. Dinleri farklı, kanunları ve gelenekleri farklı... Biz de ayrı bir milletiz, işlerimizin bizim elimizde olmasını istiyoruz ki kendi suçlularımızın cezasında güçlü ve bağımsız olalım, diğer milletler gibi ayrıcalıklara sahip olalım... Hedefimiz bu ... Aksi takdirde, İran ve Osmanlı hükümetlerinin ellerinde çektiği bu sürekli kötülüklere ve baskılara tahammül edemediği için bütün Kürdistan meseleyi kendi eline alacaktır." demiştir. Daha sonra Şeyh Ubeydullah Nehri'nin isyanı İran ve Osmanlı tarafından bastırılmıştır.
Yani çok açık şekilde anlaşılıyor ki günümüzdeki Kürtçülerin iddia ettiği gibi Kürtçülük sorunu Cumhuriyetle değil ta Osmanlı'dan itibaren başlayan bir sorundu. Ta Osmanlı döneminde bazı Kürtlerin bağımsızlık amaçları vardı. Şeyh Ubeydullah Nehri'nin oğlu Seyyid Abdülkadir de babası gibi boş durmayarak Kürtçülük faaliyetine girişerek Şeyh Said İsyanı'na destek vermiştir ve daha sonra yakalanarak idam edilmiştir. Unutulmamalıdır ki Seyyid Abdülkadir babası dönemindeki Şeyh Ubeydullah İsyanı'na katıldığı için II. Abdülhamid döneminde Mekke'ye sürgün edilmiştir.
Kaynakça:
Ümit Doğan - Şeyh Said İsyanı ve Gerçekler, Kripto Basın Yayın, 2023
Bilal Şimşir - İngiliz Belgelerinde Atatürk, Türk Tarih Kurumu, 2005
Robert W. Olson - The Emergence of Kurdish Nationalism And The Sheikh Said Rebellion, University of Texas Press, 1989
Yorumlar
Yorum Gönder